Çömlekçilik insanlık tarihinde neden önemli bir yer işgal ediyor hiç düşündünüz mü? Mesela ben Civilization oynarken techtree de pottery -çömlekçilik- olmasına pek anlam veremezdim. Yani ne alaka değil mi tabak çanağın icadının 9-10 bin yıllık bir süreç sonunda gezegenlerarası seyahat yapabilecek düzeye gelecek insanlığın teknolojik gelişim silsilesinde kritik bir yer bulması. (ha belki de techtree de detayda anlatılıyordu önemi) Ama işte üzerinde düşününce pek öyle olmadığını görüyoruz.
Neolitik devrim ve yerleşik yaşama geçiş
Neolitik devrim dediğimiz, tarımın icadı bitkisel üretimi, bitkisel üretim de üretilen ürünlerin saklanması, stoklanması ve bir sonraki aşamada çeşitli gerekçelerle uzun mesafelerde taşınması ihtiyacını doğurdu. Çömlekçilik, seramikçilik anlaşıldığı kadarıyla neolitik devrim öncesinde atalarımızca zaten keşfedilmiş fakat farklı kullanım alanlarında, biblo vb süs eşyası yapımında kullanılıyor-muş (bkz. ilk çömlek nerede yapıldı). Ancak insancıkların yaşam tarzı değişince mevcut teknolojinin kullanım şeklini değiştirip kap kacak, küp sandık yapımına başlıyorlar. Bu da bizi çömlekçilik neden insanlık tarihinde önemli bir yer tutuyor sorusunun yanıtına götürüyor:
Çömlekçiliğin insanlık tarihindeki önemi nedir?
Bundan 10.000 yıl kadar önce İnsanlar avcı toplayıcı dediğimiz, 10ar 20şer kişilik gruplar halinde yaşıyorlardı: avladıkları hayvanları yiyor, kemiklerinden çeşitli alet edevat, silah, takı, biblo vs yapıyorlar. Ayrıca av peşinde koştururken önlerine çıkan bitkileri, meyveleri tüketiyorlar. Kalıcı konaklama yok. Barınak olarak yol üstündeki mağaraları kullanıyorlar. Gruplar taze otlaklar peşinde ilerleyen hayvan sürülerini takip ediyor, bu şekilde göçebe bir yaşam sürüyorlar. Sürülerin göç yolları üzerinde belli noktalarda geçici, derme çatma yerleşimler kuruyorlar. İklimin müsaitliği ve bolluk bereket devam ettiği sürece bu yerleşimlerde yaşayabilirler. Avlanacak hayvan bol, toprak bereketli olduğu sürece sorun yok. Fakat daha sonra bir değişiklik oluyor. Belki kuraklık, belki kısa süreli bir buz devri, belki küresel bir felaket, belki de son derece önemsiz bir gelişme. Her ne olduysa bu yeni koşullar insanları bir şekilde yavaş yavaş yerleşik yaşama çekiyor:
–Bir teori, çevrenin sunduğu doğal kaynakların yeterliliğinin -ortalıkta gezen hayvan sürüleri, yerden biten, kendiliğinden yetişen yenilebilir otlar, yemişler- tamamen tüketime dayalı avcı toplayıcı bir yaşamı destekleme sınırına ulaştığını, insanların yaşamlarını sürdürebilmek için yeni kaynak yaratmak durumunda kaldığını ve inceden üretime yöneldiğini savunuyor.
–Bir başka teori ise aynı göç yolları üzerinde hareket eden insanların yavaş yavaş (1-2 bin yıl süren bir süreç) ve tesadüfen tükettikleri bitkilerin tohumlarından yeni bitkiler üretilebildiğini, avlamak için izledikleri hayvanların da evcilleştirilerek -klasik tabirle- etinden, sütünden, yününden faydalanmayı keşfettiklerini, bu şekilde adım adım yerleşik yaşama kaydıklarını öne sürüyor.
Adım adım yerleşik yaşama nasıl geçilir?
Hikayeyi şöyle ele alalım: Grubumuzun haftalardır takip ettiği hayvan sürüsü dar bir vadiye girer. Gruptan birkaç genç, hızlıca vadinin en dar noktasına sürüden önce varıp bir set çeker, çıkışı kapatırlar. Geride kalanlar da girişe bir barınak kurup oraya yerleşirler. Artık kovalamacaya gerek yoktur: ihtiyaç duyduklarında sürüden gözlerine kestirdikleri bir hayvanı kolayca yakalayabilirler. Sürünün geri kalanı nasıl olsa ellerinin altındadır artık. Bu arada bir yandan vadiden geçen derede balık ve çeşitli su canlılarını avlarlarken diğer yandan da çevreye dağılıp tahıl, meyve, yemiş vs toplayıp tüketirler.
Sağa sola tükürdükleri çekirdeklerin zamanla çimlendiğine, bitkiye dönüştüğüne ve en nihayetinde meyve verdiğine şahit olurlar. Bir noktadan sonra tohum ekimini bilinçli yapmaya başlarlar. Bir yandan da kontrollerindeki sürüden mini mini yavruları alıp barınaklarına yakın oluşturdukları bir ağılda beslemeye başlarlar. Zamanla yavruların kendilerine alıştığını, evcilleştiğini fark ederler. Grubumuz daha lezzetli, daha olgun meyvelerin çekirdeklerini tekrar meyve versin diye eker, kötüleri kullanmazlar. Daha gürbüz, daha çok yün ya da süt veren hayvanları eşleyip çoğaltırken, zayıfları tüketirler. Bu şekilde de yapay seçilimle bitki ve hayvanların ıslahı ve nesilden nesile geliştirilmesi sağlanır.
Bu besin bolluğu ve çeşitliliği çok temel iki şeye vesile olur: 1) Nüfusun artmasına. 2) Daha uzun yaşanmasına. Nüfus arttıkça hem işgücü hem de ihtiyaçlar artar, haliyle bu da üretime yansır ve üretim de artar. Yetmez, su kaynağından daha uzak topraklarda da üretim yapabilmek için sulama kanalları açarlar. Mühendislik gelişir. Sel taşkınlarını hesaplamak için zamanı ölçmeyi denerler. Zamanla üretim tekniği gelişir ve verim artar.
Bir noktadan sonra -mesela beklenenin çok çok üzerinde hasat elde edilen bir senenin sonunda- ihtiyaç fazlası ürünlerin stoklanması ve daha sonra kullanılabilmesi fikri doğar. Bunun için örme sepetler, hayvan derilerinden tulumlar kullanmayı denerler ancak hiçbiri arzu edilen sonucu vermez. Ne yapılabileceğini düşünürken akla hali hazırda tabak vs -süs ve küçük ev aletleri- yapmakta kullanılan kil gelir. Hem sağladığı tam mühürleme ile uzun süreli koruma sağlamasıyla (çömlekler günümüzde Afganistan’da halen kullanılan bir saklama yöntemi), hem sıvıların saklanmasında kesin sonuç vermesiyle (Müzelerimizde bulunan anforaları hatırlayalım), hem de istenen ebat ve şekilde üretilebilmesiyle mükemmel hammedde kil, mükemmel çözüm de çömlekçilik olur.
Gel zaman git zaman stoklanan ürünlerin bir kısmı komşu köylere, şehirlere taşınır, elde olmayan ürünlerle değiş tokuş edilir. Ticaret gelişir. Hikayenin başında vadinin girişine kurulan barınak zamanla 3-4 ailelik bir konuta, o konut benzer konutlardan oluşan bir köye, köy de bir şehre dönüşür. Hayatta kalması tarım gibi büyük oranda doğa ananın lütfuna kalmış bir uğraşa bağlı olan halkımız, kuraklık olmaması, bereket tanrısının gönlünü hoş tutmak için dini icat eder. İbadet alanları inşa eder. Nüfus arttıkça yavaş yavaş sosyal sınıflar oluşur. Din adamları, yönetici sınıf, çiftçiler, askerler, zanaatkarlar, ozanlar, avcılar, tüccarlar…
Hayat tüm hızıyla akıp giderken tüm bu şeylerin muhasebesinin tutulması ihtiyacı hasıl olur: sıra yazının icadına gelir.
Zaten Civ’de de yazı teknolojisini keşfetmek için önce çömlekçiliği açmak gerekiyordu. Bu açıdan da oyunun tutarlı oluşu kalp ben.